Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

Mehmet Akif'i anlamak

Mehmet Akif'i anlamak

Tarih 27 Aralık 2008, 17:44 Editör PINAR YILMAZ

İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Âkif Ersoy 27 Aralık 1936 da yani bundan 72 yıl önce Hakka yürüdü.

Mehmet Akif’i anlamak 

İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Âkif Ersoy, 27 Aralık 1936'da, yani bundan 72 yıl önce Hakk'a yürüdü. Halkın içinde, kalabalıklar arasında, bu milletin fertleriyle beraber, onların derdiyle yüklü, inandığı değerler için mücadele eden bir insandı Âkif.

 

AKİF'İN DOĞUMU:

Tahir Efendi ile  Şerife Hanımın evlenmelerinin ilk semeresi, Mehmed Akif'ti. Akif Hicretin 1290 (1873) yılında, şevval ayında demin tarif ettiğimiz evde doğdu. Babası, ebced hesabıyle Ragiyf  ismini vermistir.Ev ve mahalle halkı bu ismi anlayamamış ve onu Akif'e çevirmiştir. Yalnız Akif'in babası onu ((Rağıyf)) diye çağırmaya devam etmiştir.

 

 AKİF'İN TAHSİLİ:

Merhum Akif, tahsil hayatı hakkında şu malumatı veriyor: İlk tahsile Emir Burhan  mahalle mektebinde ve dört yaşmda başladım. Hocamı şahsen hatırlarım; fakat ismini hatırlyamıyorum. Burada iki sene kadar bulundum.Fatih'te muvakkithanenin yanıbaşındaki iptidai mektepte ilk tahsile devam ettim. Bu mektep, Maarif Nezaretine bağlı bir mektepti. Birçok hocaları vardı. Hem bu mektebe gidiyordum, hem de pederim bana yavas, yavaş Arapça okutuyordu. Bu mektebe sene devam ettim.(Rüşdiye mektebim, Fatih'te Otlaklı Yokuşunda bulunan Fatih Merkez Rüşdiyesi'dir) Buradaki muallimlerinden hatırladıklarım, başmuallim Hoca Süleyman Efendi, ikinci muallim Mustafa Efendi, üçüncü' muallim Hafız Osman Efendi. Diğer hocalar seyyar idiler. Bu seyyar hocalarin en mühimi, son sınıfta kendisinden Türkçe okuduğum Hoca Kadri Efendi'dir. Hoca Kadri Efendi, Abdühamit devrinin hürriyetperver şahsiyetlerindendir. 0 devirde evvela" Mısır'a kaçtı. Orada Kananu Esasi gazetesini cıkardı. Sonra Paris'e gitti. Paris'te Harbi Umumi ortalarına kadar yaşadı. İlmen ve ahlakan cok yüksek bir zattı. Aslen Hersek'lidir. İngiliz Kerim Efendi'den, Hoca Tahir Efendi'den okumuş; Arapçası, Farsçası çok kuvvetliydi. Fransızca da öğrenmis, Paris'te ilerletmisti. Bu zat lisan itibariyle üzerimde çok müessir oldu. 0 kadar yüksek bir adamın alelade bir nasihati bile tesir yapar.

 

Rüşdiye tahsiline devam ederken babamndan yine Arapça okuyordum ve iyice ilerlemiştim. Seviyem, mektep programından cok yüksekti. Babam, o zamanın usulünü ve kitaplarını takip ediyordu. Mektepte okunan Farisi ile iktifa edemezdim. Fatih Caminde ikindiden sonra Hafız Divanı gibi, Mesnevi gibi muhalledatı okutan Esad Dede'ye devam ederdim. Rüşdiye tahsilinde zaten en çok lisan derslerine temayülum vardı. Dört lisanda (Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca) birinci idim ve şiiri cok severdim.  okuduğum şiir kitabi Fuzuli'nin Leyla" ve Mecnun' u dur Babam, bu temayülüme ses çıkarmazdı. Rüştiyeyi bitirince, pederim, meslek ve mektep tercihini bana bıraktı. Ben de 0 zaman parlak bir mektep olan Mülkiye'yi tercih ettim. 0 vakit Rüşdiye'den Maliye 'ye talebe alınırdı, fakat benim Rüş diye'den çıktığım sene Mülkiye teşkilatı ta dahil olundu. Beş senelik tahsil ikiye ayrıldı.Üç senelik idadi,  Iki ahi senelik kısım. Rüşdiye'den çıkınca bu teşkila'ta gö're Mülkiye'nin idadi kısmına girdim. Üç sene sonra şeha"detname aldım. Ahi kısmına geçtim. Ahi kısmın birinci sınıfına devam ederken pederimin vefati, sonra yegane varlığımız olan evimizin yangını üzerine zaruret içinde kalmıştım. Iki sene sebat edip Mülkiye'yi' bitirmek kabildi. Lakin 0 aralık mezunlara ya bir vazife verilemiyor, yahut onları gayet cüz'i bir maaşla istihdam ediyorlardı.Bu sırada, ilk defa olarak Mulkiye Baytar (Veteriner) Mek-tebi ihdas olundu. Birkaç arkadaş Bu mektep yenidir, çıkanlara memuriyet verecekler  diye Mülkiye'yi terk ettik, yeni mektebe girdik. 0 zaman Baytar Mektebi iki sene gündüz, iki sene gece ci olmak üzere dört senelikti. Biz gündüz  kısmını bitirince Halkalı' dan leyli kısmına geçtik  Baytar Mektebi'nde yine en cok lisan derslerinde iyi idim şiirle iştigalim Baytar Mektebi'nin son iki senesinde hızlandı. çok manzum parçalar yazdım. Sonra bunlann hepsini imha ettim. Alakamı artırmak için orta ve yüksek tahlisilde yeni bir müessir çıkmamış; eski temayülüm inkişaf etmiştir. Baytar Mektebi'nde hocalarımızın coğu doktordu. Bunlar hem mesleklerinde yüksek, hem dini satabet erbabı idiler. Bunların telkinleride dini terbiyem üzerinde müessir olmuştur. Iclerinde bakteriyoloji muallimi Rıfat Hüsameddin Paşa gibi kıymetli hocalarımız vardı. Baytar Mektebi'ni birincilikle bitirdim.  

 

MEMURİYET HAYATI

 

Akif, memuriyet hayatina girişini şu şekilde anlatıyor. Mektepten çıkınca, beni ve benden sonra gelen ikinciyi - ki Simon Efendi isminde bir Ermeni genciydi  Ziraat Nezareti Umur-u Baytariye Şubesinde alıkoydular, yedi yüz elli kuruşluk bir memuriyete tayin ettiler. Vazife merkezi Nezaret olmakla beraber, dört sene kadar Rumeli'de, Anadolu'da, Arabistan'da sari hayvan hastalıkları işi üzerinde hayli dolaştım. Köylü ile de bu müddet zarfında gayet sıkı temas ettim.Akif, memuriyet dolayısıyle, Rumeli'de dolaştığı sırada İpekteki akrabasıyla temas etmek üzere bu taraflara uğradı ve amcalarından birkaçını buldu. Bunlar onu izaz etmişler ve amcaoğullarından Fazıl Efendi namında biri İstanbul’a gelerek medreseye yerleşmek istediğinden, Akif, Istanbul'a döndükten sonra onu getirtmiş ve medreseye yerleştirmişti. Akif'in memuriyet hayati 1893 ten başlar ve 1913 tarihine kadar devam eder. 1913 te memuriyetinden istifa ettiği zaman, Umur-u Baytariye Müdür Muavini)> idi. Bir taraftan da Halkalı Ziraat Mektebü'nde kitabet ve Darulfünun (üniversite) de edebiyat dersleri veriyordu Balkan Harbinden sonra Ziraat Nezaretindeki memuriyetinden ve Darülfünun'dan istifa etmiş, yalnız Halkalı'daki vazifesine devam etmişti.  

 

ÇALIŞMALARI

Akif tahsil hayatı sırasında mektepte öğrendikleriyle kanmayarak, mektep dışında ve evinde de çalışarak tahsilini tamamlamaya bilgisini genişletmeye uğraştığı gibi, memuriyet hayatına geçtikten sonra da resmi vazifelerini ifa ile iktifa etmedi. Resmi vazifelerini yaptıktan başka, muallimlik ederek ve şiir yazarak, edebi vazifeler ifasına da gayret etti. Fakat onun neşriyat a1emine girişi daha fazla Meşrutiyetin 1908 de ilaniyle başlar. Akif, 1908 senesine kadar yığın yığın yazdı. Fakat yazdıklarının birçoğunu ya kendine, yahut mahdut tanıdıklarına neşretti. Meşrutiyet, Mehmed Akif'i gazete sütunlarına, mecmua sahifelerine kavuşturdu ve Türk halkının karsına çıkardı. Gerçi Mehmed Akif, Resimli Gazete'de bazı şiirlerini neşretmişti, fakat daha sonra tam on sene matbuat aleminden çekildiğini ve 1324 Meşrutiyetine kadar bir şey neşretmediğini görüyoruz. Meşrutiyet, onun hayatında bir yeni doğuştur. Onun en kıymetli eserleri bu devirden itibaren intişara baş1adı. Mesrutiyetin ilanı üzerine şiirlerini Sirat-ı  Mustakim'de neşre baş1amakla beraber, memuriyetine devam ediyor, ders veriyor, Arapça'dan kitaplar tercüme ediyor ve onun bu faaliyeti fasıla ve tatil tanımıyordu. 1913 te memuriyetinden aynlması dahi onun resmi vazifelerine nihayet vermemişti. Çünkü mekteplerde ve medreselerde muallimlik ediyordu.  Hatta Mısır'da geçirdiği son on sene zarfında dahi buna muvaffak olamadı. Çünkü orada da Mısır Üniversitesi Edebiyat Fakütesi Türkçe Müderrisliği (Profesörlüğü) ne tayin olundu ve bu işle meşgul olduğu senelerde vaktinin en büyük kısmını Kur'an tercümesine ayırdı.

 

SAFAHAT ŞAİRİ

 

Mesrutiyetin ilani, Osmanlı imparatorluğunu dertlerinden kurtaramadı. Memleket, bu yüzden güçlük- lerle, buhranlarla karşılaşıyordu ve kurtuluşu ve çaresini arayıp bulmak, bu çareye dört elle sarılmak  en büyük meselesini teşkil ediyordu. Bu mesele, Mehmed Akif'i SAFAHAT şairi olmaktan ayırdı. ve vatan şairi yaptı. Onun için birinci SafahaT'tan sonraki bütün eserleri, vatan eserleridir. Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım;  hep vatan eserleridir ve bu sanat eserlerinin hedefi memleketin kurtuluş çaresini belirtmek, bu çarelere başvurulmasını, bu çarelerin gerçekleştirilmesini temin etmektir. Akif, bütün eserlerini, memuriyet, muallimlik, muharrirlik vazifeleri arasında yazıyor, bir milletin bütün ızdıraplarını yürekten haykırıyor, yol gösteriyor, gecenin karanlığından sabahın aydınlığına kavuşmak için çırpınıyordu.

  

SEYAHATLERİ

 

Akif merhum, tahsilini bitirdikten sonra, memuriyetleri  dolayisiyle, iki sene kadar Rumeli'de, iki sene kadar Arnavutluk'ta, Arabistan'da dolaşmıştır. Daha sonra geçen Harbi umumi-den kisa bir zaman önce Mısır'a gitti (23 birincikanun 1328). Kendisiyle bu Mısır seyahati esnasında Kahire'de tanıştım. Memuriyetleri mani olmasaydı Mısır'da daha fazla kalacak, Medine'den sonra Mekke'ye gidecek ve doya doya gezdikten sonra geri dönecekti. Fakat koparabildiği izin, galiba bir aydan ibaretti.. Akif bu sevahatlerinden geri döndükten birkaç ay sonra Umumi Harp koptu ve kendisi buharp sırasında  sırasında ikinci seyahatini yaptı. Birinci Seyahatinde berlin'i görmüştü ikincisinde Necid'e gitti ve Necid'den Medine'ye uğradı. Bu iki seyahat de Türk ve islam menfaatlerine hizmet için yapılmıstı. Çanakkale Harbi, onun Berlin'de bulunduğu sıraya tesadüf etmiş ve sair o günlerin istirap ve heyecanını orada yaşamıştı.Şair, bu iki seyahati iki ölmez eserle yasatmistir. Berlin Hatıra1arı ,Necid çöllerinden Medine'yedir. Umumi Harbin son senesinde, muhterem dostu Profesör Ismail Hakki Izmirli ile birlikte Lübnan'a gitti ve orada Mekke Emiri Ali Haydar Paşa'nın misafiri oldu.  

 

MÜ'TAREKE VE MİLLİ MÜCADELE

 

1914 Harbi, 1918 de imzalanan Mütareke ile nihayet bulduktan sonra, galip devletler, Osmanlı Devletini tasfiye ile kalmıyarak, yurdu parçalamak niyetiyle hareket ettiklerini göstermişler ve Türk yurdunun her tarafına saldırmağa başlamışlardı. Umumi Harpten son derece bitkin bir halde çıkan Türk milleti, bu muameleyi mukavemetle karşılamak zorunda kalmış ve bu yüzden memleketin her tarafında ayaklanmalar olmuştu. Akif, bu ayaklanmaların değerini anlatmakta dakika kaçırmıyarak evvela Balikesir'e koşmuş ye oradaki mücahitlerle görüşmüş, orada hitabeler iradet etmiş; halkı ayaklanmaya ve istiklalini kurtarmak savaşmaya çağırmıştı. Istanbul Hükümeti onun bu hareketinden kuskulanmış, onu Darül-Hikmet'den azil ile mukabelede bulunmuştu. Fakat Akif, derslerine ve yazılarına devam ediyordu. Anadolu kıyamının ve Milli Mücadele ruhuunun bütun memleketi kaplaması üzerine, Anadolu'ya iltihaka karar verdiği gibi erkenden yola çıktı. Üsküdar Parkında yol arkadaşlarıyla buluştu ve Memda  yolunu tuttuktan sonra deniz kıyısına vardı, oradan bulduğu vasıta ile inebolu'ya çıktı ve Inebolu'dan  Ankara' ya hareket etti.  

 

Bir Müddet sonra Ankara'da çıkan yeni Günde onun muvasalat haberini okumuş ve menzil-i maksuda selametle vardığını anlamıştık. Üstad, Ankara'ya yerleştikten bir müddet sonra ailesinin de Ankara'ya gönderilmesini istedi. Refikasi validesi ve çocukları da yola çıktılar ve ona iltihak ettiler. Üstad'ın Ankara'ya varmasından sonra Konya isyani kopmuş o da bu dalaletle mücadele etmek üzere Konya'ya koşmuş; isyanın bertaraf edilmesine yardim etmiş, sonra Ankara'ya gelmiş, Ankara'dan Kastamonu'ya gitmis, burada Nasrullah Caminde, apayrı büyük bir eser olan, bir mevize irad etmiş ve   galiplerin Türkiye'ye yüklemek istedikleri Sevr Muahedesinin  getirdiği agır yükü kimsenin kalbinde zerre kadar şüphe bırakmıyacak kesinlikle anlatmış, bunu kabul etmenin esaret, zillet ve izmihlali kabul etmekten başka bir şey olmadığını bütün açıklığıyla göstermiş ; bütün  Kastamonu muhiti bu sayede layikiyle aydınlanmış, daha sonra bu çalışmaları basılmış memleketin hertarafına dağıtılmıştır  

 

İSTİKLAL MARŞI

 

Akif, Kastamonu'dan Ankara'ya döndü (1336)Kendisi, Burdur Mebbusu sıfatıyla Birinci Büyük Millet Meclisine seçilmiş ve bu Meclisin bütün mesaisine iştirak etmiştir.1337 senesinin 17 subat günü Istiklal Marşını yazdı ve kahraman ordumuza ithaf etti. Büyük Millet Meclisi 12 Mart 1337 gunü bu marşı kabul etti ve Akif, marş için açıln müsabakayı kazanacak olana tahsis edilen 500 lirayı da orduya hediye etti.Sakarya Harbi'nin en buhranlı sıralannda, her ihtimalee karşı Ankara'dan hicret başladığı zaman, Sakarya'nın düşmana mezar olacağı hakkındaki kanaati sarsılmamış ve Ankara'dan ayrılamamıştı. Birinci Meclis'in vazifesinin, zaferi kazanmakla son bulması üzerine, İstanbul’a geldi ve Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine, 1339 da Mısır'a gitti. 0 kışı Mısır'da geçirdikten sonra, baharda döndü, Artık her yıl kışı Mısır'da, yazı İstanbul'da geçiriyordu.. Prens Abbas Halim Paşa, onu maişet derdinden kurtarmayı taahhüt etmiş, onun huzur içinde çalışmasını ve istediği eserleri yazmasını temin etmek istemişti. Paşa, bu suretle Türk irfanina ve edebiyatına büyük bir hizmet ediyordu, Akif, Mısır'a ilk gittiği' seneyi, gezip dolaşmakla geçirdi ve ilkbaharda Istanbul'a dönünce, kendi evine çekilip çalışmayı umdu. Fakat burada da esleri dostları imkan vermediler. Aynı yılın kışı yine Mısır'da geçirdi ve çalışmaya başladı. Firavula Yüzyüze eseri, onun hakikaten çalışamaya başladığını ispat ediyordu. Fakat ertesi yaz İstanbul’a geldiği  zaman, yeni bir resmi vazife ile karşılaştı Diyanet işleri Riyaseti, Kur'an Kerim'in tercümesini ona, tefsirlerini merhum Elmalılı Hamdi Efendiye vermek teşebbüsünde idi. Akif'in niyeti, kendi eserlerini, bilhassa  İkinci Asımı  yazmak ve Milli Mücadelemizin destanını yaratmaktı.Birinci Asım'ın intişarı üzerine bizzat kendisi bu tasavvurunu bana söyiemiş, Birinci Asım'ın intişarını Tevhid-i Efkar'a yazarken, İkinci Asim'a işaret etmemi istemiş, ben de onun dediğini yapmıştım. Kendi eserini yazmayı, Kur'an-ı Kerim'i tercümeye tercih etmesi bahis mevzuu değildi. Fakat bu işi deruhte ederse, bütün vaktini bu işe verirse, muvaffak olamayacak, muvaffak olamamak yüzünden, sarf ettiği vakit ve emek boşa gidecekti. Ondan sonra asıl yazmak istediği eserlere vakit kalıp kalmayacağını Allah bilirdi. Akif, bunu anlatmak için ne kadar uğraştıysa da muvaffak olamadı. Çünkü herkes onun muvaffak olacağına kanıydı ve onun bu işi üzerine alması için ısrar ediyordu. Neticede Akif bu işi üzerine aldı ve bu işi üzerine aldıktan sonra altı, yedi sene çalıştı. Hilvan'da adeta inziva hayatı geçirerek uğraştı ve sonunda memnun olmadı, isi başardığına inanmadığından kendini bu mesuliyetten ibra ettirmek için çalıştı. Diyanet işleri Reisliği de tercüme ile birlikte tefsir işini merhum Elmalılı Hamdi Efendi'ye devretti ve Akif’i ibra etti Birçokları onun bu sırada mahsus şapka giymemek için Mısır'a kaçtığını yazarlar Hakikatte Akif, altından kalkamayacak derecede büyük ve ağır bir işe, bütün varlığını vermiş ve altı yedi senesi, bu işin azameti karşısında eriyip gitmişti. Sonunda iyi yapamamış olduğuna inanmış ve bu altı yedi sene içinde yapabileceği iş de ikinci bir Akif'in yetişmesine kalmıştı.Onu Mısır'da yakalayan ikinci bir resmi iş, Mısır Üniversitesinin Edebiyat Fakültesinde Türkçe Profesörlüğü idi.

 

1926’dan başlayarak, Mısır Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Türk Edebiyatı okuttu. Haftada iki saatten ibaret olan derslerinden geri döndükçe Kur' an tercümesiyle meşgul oluyordu. Kur' an tercümesinin müsveddelerini tamamladıktan sonra eserin üzerinde yeniden çalıştı. Fakat bu sırada, siroz' a tutulmuştu. Hastalığın ehemmiyetini birdenbire anlayamamış ve bunun bir hava tebdili ile geçeceğini  sanarak Lübnan'a gitmiş, buradan ağustos 1936 da Antakya'ya gelmiş, fakat Mısır'a hasta olarak dönmüştü.Artık Mısır'dan da sıkılmıştı ve memlekete dönmeyi özlüyordu. Siroz, onu harap etmiş, bir deri bir kemik haline getirmişti İstanbul 'a geldiğinde en yakın dostları bile onu tanımakta güçlük çekmişlerdi. Bizzat kendisi Canlı bir cenazeden farksızım diyordu. İstanbul' da gayet ciddi bir tedavi gördü. Hastanede yattı, Mısır apartmanında kaldı, Said Halim Paşa' nın köşkünde ikamet etti. Fakat hastalığının önüne geçilemedi. Nihayet, Üstad, 27 Aralık 1936 akşamı saat yirmiye doğru fani dünyaya gözlerini yumdu ve ertesi gün Türk Edirnekapı'daki şehitliğe defnedildi.

Bu haber 2473 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Dünya

Basın halkın sesidir

Basın halkın sesidir Kırıkkale Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Tabibi ve Başhekimi Ahmet Soyak, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle G...

Kırıkkaleliler Dağcılığı Sevdi

Kırıkkaleliler Dağcılığı Sevdi Kırıkkaleliler Dağcılığı Sevdi
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi