Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Arınmaya yolculuk 26 bölüm

Fazlı GÜVENTÜRK

04 Aralık 2012, 10:33

Fazlı GÜVENTÜRK

Arınmaya yolculuk 26 bölüm

            Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..

            MÜZDELİFE VE MEŞ’AR-İ HARAM MESCİDİ

            Müzdelife; Arafat’la Mina arasında yer alan dağlık bir bölgedir. Müzdelife, Arafat vakfesinden sonra hacıların geceyi geçirecekleri ve namaz kılıp dua edecekleri yerdir.

Kuran’da zikri geçen Meş’ar-i Haram da buradadır. Arafat vakfesinden sonra burada vakfe yapmak vaciptir. Arafat’tan gelen hacılar akşamla yatsı namazını burada cem-i tehirle (akşamla yatsıyı birleştirerek) kılarlar.

 Bayramın birinci gününün sabah namazı da burada kılınır. Sabahtan sonra

Mina’ya geçilir. Muhassir deresi, Müzdelife’den sayılmaz, bu sebeple orada yapılan vakfe makbul değildir.

            Meş’ar-i Haram: Müzdelife hududu içerisinde yer alan Kuzeh dağında bir tepenin adıdır. Kur’ân-ı Kerimde: “Arafat tan (seller gibi) boşanıp akdığınız zaman Meş’ar-i Haram’ın yanında Allah’ı zikredin…” şeklinde zikri geçen mübarek parçadır. 

            Bazı âlimler Cem ve Müzdelife diye isimlenen bölgenin tamamını Meş’ari-Harâm kabul eder.

            Ufuklarda şafak emareleri tüllenmeye başlayınca, bir gün önce Arafat’ta yaşanan ses-soluk, his-heyecan katlanarak bütünüyle Müzdelife’ye akar.. Akar ve tanyeri bir sürü his, bir sürü iniltiye karışarak ağarır. Namaz dışı Hakk’a yönelişler, namaz içi teveccühler.. ve namazın içine akıp kurutlaşan dualar her biri Hakk’a yakınlığın ayrı bir buûdu olarak keyfiyetler üstü bir derinlikte eda edilirler.

            Bu yalvarış ve yakarışlar, güneş ışınları yeni bir günün müjdesiyle ufukta belireceği âna kadar da devam eder. Güneş doğarken de, secdede olan başlar, bir başka yakınlığa ulaşmak için yeniden yollara koyulurlar.

            İbni Abbas’ın rivayetine göre: Arafat’I dua ile geçiren Efendimiz, Müzdelifeyi de dua ile geçirmişti. Müzdelife sabahında Rasûlullah Efendimiz tebessüm ettiler. Bunu gören Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.): Babam anam sana feda olsun Ya Rasûllallah! Sizi güldüren şey nedir? diye sorduklarında; Allah (c.c.)’tan Arife günü Arafat’ta bazı kullarının günahlarının affolunmasını istediğini, Rabbimizin bu duayı henüz kabul etmediğini, bunların da Müzdelife de affolunduğu müjdesini verdiğini bildirdi. Bunu öğrenen şeytanın nasıl perişan olduğunu gördüğü için gülümsediğini ifade etti.

            FİL HADİSESİ

            Kâbe, Arabistan yarımadasında özel bir yere sahipti. Hac mevsiminde insanlar akın akın Mekke’ye geliyor, hem hac görevini yerine getiriyor hem de kurulan panayırlarda ticaret yapıyorlardı. Mekke hac mevsiminde ticaret merkezi idi.

            Dışarıdan gelenler Mekkelilere birçok hediye ve bağışta bulunuyor, Araplar arasında üstün tutuyorlardı. Bunca ilginin sebebi Kâbe’ye olan saygı ve hürmetti.

            Habeş melikinin Yemen valisi Ebrehe, Arapların ilgisini çekmek ve ticaret merkezini Yemen’e çevirmek için büyük bir kilise yaptırdı. Bu kilisenin mermerlerini Belkıs’ın sarayından söktürdü. Altın işlemeli taşlar getirdi. Altın ve gümüşten haçlar dikti. 

Fildişi ve Abanoz ağacından kürsüler yaptırdı. Sonra da insanları burayı ziyarete ve hac yapmaya çağırdı. Fakat Ebrehe’nin gayret ve masrafları boşa gitti. Gelenler kilisenin tezyinatını, muhteşem yapısını, süsünü görüp geri döndüler. Dillere destan, muhteşem kilise Araplarca da ilgi görmedi.

            Araplardan birisi bir gece kiliseye girmiş, Kâbe’ye alternatif yapıldığı için onu kirletmişti. Bu hâdise Ebrehe’yi çileden çıkardı. “Ben de onların Kâbe’sinde taş üstünde taş bırakmayacağım!” diye yemin etti.

            Büyük bir ordu hazırladı ve Kâbe’yi yıkmak üzere yola çıktı. Habeş Necâşîsi de o sırada dünyada kuvvetçe eşsiz olan “Mahmud” isimli fili, Ebrehe’ye gönderdi.

            Ebrehe ve ordusu Karargâhını Mekke yakınlarındaki Vadi Mugammes’ te kurdular. O yıllarda Mekke’nin reisi, Efendimizin dedesi Abdülmuttalib idi. Ebrehe Ordugâhının yakınlarında otlamakta olan Mekkelilerin develerini gasbetti. Gasbedilen

sürüde Abdülmuttalib’in iki yüz devesi vardı. Ebrehe, Abdülmuttalib’e haberci gönderip yanına çağırttı.

            Abdülmuttalib gelince, Ebrehe ona: Ben sizinle savaşmaya değil, Kâbe’yi yıkmaya geldim.Eğer bana saldırırsanız sizinle savaşırım, saldırmazsanız benim sizin kanınıza ihtiyacım yok.” dedi.

            Abdulmuttalib: “Bizim sana saldıracak gücümüz yok, senden aldığın develerimizi geri vermeni istiyorum.” dedi. Ebrehe, Abdulmuttalib’i şöyle süzdükten sonra: “Seni gördüğüm zaman heybetinden korkmuştum ama konuşunca öyle olmadığını anladım. Ben, senin ve atalarının tapınağı olan Kâbe’yi yıkmağa gelmişken ondan söz etmiyorsun da, aldığım develerinden bahsediyorsun.” dedi.

            Abdülmuttalip: “ Ben develerimin sahibiyim. Kâbe’nin de bir sahibi ve koruyucusu vardır. Elbette onu koruyacaktır.” dedi. Abdülmuttalip develerle birlikte Mekke’ye döndü.

            Mekke halkına Ebrehe’nin zulmünden korunmak için Mekke’yi boşaltmalarını tavsiye etti. Kendisi de birkaç kişiyle birlikte Kâbe’nin yanına vardı ve kapısının halkasına yapışarak, “Allah’ım! Bir kul dahi evini barkını korur. Sen de kendi evini koru!” diye dua etti.

            Ertesi sabah, Ebrehe’nin Ordusu Kâbe’yi yerle bir etmek için hazırlandı. Ordu hareket edeceği sırada Ebrehe’ye kılavuzluk yapan adam, büyük fil “Mahmut”un kulağına eğilerek: “Çök Mahmut! Sağ salim geldiğin yere dön. Sen Allah’ın mukaddes saydığı beldedesin” dedi. Sonra da koşarak bir dağa sığındı.

            Fil yere çöktü. Kaldırmak için her tedbire başvurdular, fakat bir türlü başaramadılar. Yönünü Yemen’e doğru çevirdiklerinde koşuyor. Şam’a doğru çevirdiklerinde yine koşuyor, doğu tarafına yönelttiklerinde aynı şekilde durmadan koşuyordu. Ancak yüzünü Mekke’ye doğru çevirdiklerinde, âdeta bacaklarındaki kuvvet birdenbire çekiliyor ve Mahmud çöküveriyordu.

            Bu olaya kimse akıl erdiremiyor, Ebrehe öfkesinden çıldırıyor, sağa sola emirler veriyordu. Herkes şaşkın bir halde iken, Cenâb-ı Hak, Celâl ile tecelli etti ve Kur’an’da “Ebâbil” diye adlandırılan kuşları deniz tarafından Ebrehe Ordusunun üzerine salıverdi.

            Kırlangıçlara benzeyen bu kuşların her biri, biri gagasında, ikisi ayaklarında olmak üzere nohut veya mercimek tanesi büyüklüğünde üçer taş atıyordu. Bu taşların isabet ettiği her asker, anında yere düşüp, ölüyordu. Öyle ki vücutları yukarıdan aşağıya lîme lîme doğranmış gibiydi.

            Ebrehe'nin ordusu darmadağın oldu. Ordu karargâhı yerlere serilen insan ve hayvanlarla doldu. Ebrehe de atılan taşlardan isabet almıştı. Askerleri onu Yemen’e götürmeye çalıştı. Ebrehe aldığı yara ile vücudu parça parça dökülüyor, yarasından cerahat, irin ve kan akıyordu. San’a ya ulaştıklarında kalbi parçalanarak ibreti âlem Yemen’de öldü.

            Kâbe’ye yürümemenin mükâfatı olarak Mahmut isimli fil sağ olarak kurtuldu. Arkadan sel halinde bir yağmur yağdı. Yağmur seli, Ebrehe ordusunun ölülerini silip

süpürerek denize döktü.

 

            Kur’an-ı Kerim bu hadiseyi şöyle haber veriyor:

            Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Rabbin onların üzerine, kızgın taşlar atan “Ebabil” kuşlarını gönderdi.

Nihayet onları yenilmiş ekin çöplerine çevirdi.Allah-u Teâlâ, içinde putlar olmasına rağmen Kâbe’nin binasını korumuştu. Bu olay mîlâdî 571, 17 Muharrem Pazar günü Müzdelife ile Mina arasındaki bölgede cereyan etmiştir. Peygamberimiz, Allah’ın azâbının tecellȋ ettiği bu yerden sessiz ve hızlıca geçilmesini tavsiye etmiştir.

Yazının devamı bir sonraki gün        

Bu haber 3497 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi